Yabancı dil sendromu nedir ?

Abras

Global Mod
Global Mod
“Yabancı Dil Sendromu”: Diller Değil, Kimlikler Çatışıyor

Arkadaşlar, hiç kendi ana dilinizle konuşurken bile “kendiniz gibi” hissedemediğiniz oldu mu? Ya da yabancı bir dil konuşurken sanki bambaşka biri oluverdiğinizi fark ettiniz mi? İşte “yabancı dil sendromu” tam da bu tuhaf, sarsıcı durumun adı. Tıpta bazen beyin hasarı sonrası farklı bir aksanla konuşmaya başlayan kişiler için kullanılır; ama bugün bu kavramı biraz daha geniş düşünelim. Çünkü bana göre asıl mesele, sadece dilin nörolojik değil, toplumsal ve duygusal bir mesele oluşu.

Bu yazıda “yabancı dil sendromu”nu, cinsiyet, kimlik, güç ve aidiyet eksenlerinden tartışmak istiyorum. Çünkü mesele sadece dil değil — “kimin sesiyle konuşmaya izin verildiğimizin” hikâyesi.

Dil: Kimliğin Görünmez Zırhı

Dil, kimliğin en derin katmanlarından biridir. Yabancı dil sendromu, sadece “yeni bir aksan kazanmak” değil, aynı zamanda “kendine yabancılaşmak” anlamına gelir. Bir kadın İngilizce konuşurken daha özgüvenli hissedebilir; bir erkek, aynı durumda kontrolünü kaybettiğini düşünebilir. Çünkü dil, kültürün içinde cinsiyet rolleriyle birlikte gelir.

Toplumsal cinsiyet normları, hangi duyguların nasıl ifade edileceğini bile belirler. Türkçede “mahcup” ya da “nazlı” gibi sözcüklerin daha çok kadınlarla ilişkilendirilmesi boşuna değil. İngilizce konuşurken bir kadının “assertive” (kararlı, iddialı) görünmesi bazen “agresif” olarak algılanır. Demek ki dil, sadece iletişim değil; toplumsal onay sistemlerinin de bir aracıdır.

Yabancı dil sendromu yaşayan biri, farkında olmadan bu sistemleri çarpıştırır: Bir yanda öğrendiği dilin kültürel kodları, diğer yanda kendi kimliğinin içselleştirilmiş değerleri. Sonuç? Bir içsel çatışma.

Kadınların Perspektifi: Empati, Aidiyet ve Sesini Bulmak

Kadınlar açısından yabancı dil sendromu çoğu zaman “kendi sesini bulma” meselesine dönüşür. Çünkü kadınlar tarih boyunca “temsil” değil “temsilsizlik” üzerinden var olmuştur. Kendi dillerinde bile kimi zaman bastırılmış, susturulmuş ya da yumuşatılmış seslere sahip olmuşlardır.

Yeni bir dil, bu anlamda özgürleştirici olabilir. İngilizce konuşurken “benim de hakkım var” demek, bazen Türkçe’de “fazla iddialı” bulunur. Almanca’da duygularını anlatmak, kendi ana dilinde anlatmaktan daha kolay gelir çünkü “toplumsal yargı”nın tonlaması kaybolmuştur.

Ama işin ironisi şu: Yeni dil, özgürlük kadar yalnızlık da getirir. “Kendin gibi” hissetmek ile “kabul görmek” arasında gidip gelen bir sarkaç gibi… Bu, bir dil meselesinden çok bir aidiyet meselesidir. Kadınlar, diller arasında sadece kelime değil; kimlik taşırlar.

Erkeklerin Perspektifi: Kontrol, Rasyonalite ve Stratejik Kimlikler

Erkekler için yabancı dil sendromu, çoğu zaman kontrol duygusunun sınandığı bir alandır. Kendi dilinde kendini rahat ifade eden, toplumsal olarak “güçlü” bir erkek, yabancı bir dilde kendini savunmasız hissedebilir. Birdenbire “doğal otorite”sini kaybeder; hata yapma, yanlış anlaşılma korkusu başlar.

Bu yüzden birçok erkek yabancı dil öğrenirken teknik, kuralcı ve stratejik davranır. Duygu değil; doğruluk ön plandadır. Bu tavır, sistemin onlardan beklediği şeyle örtüşür: hata yapma, ama duygunu da belli etme. Oysa dil, duygusuz işleyince eksik kalır.

İşte bu noktada cinsiyet temelli farklar devreye girer: Kadınlar “nasıl hissettirdiğiyle”, erkekler “ne kadar doğru olduğu”yla ilgilenir. Oysa yabancı bir dil, her iki bakışı da zorlar: Ne tamamen “doğru”, ne tamamen “bizim gibi.”

Toplumsal Cinsiyet ve Yabancı Dil: İkiliği Yıkmanın Tam Zamanı

Yabancı dil sendromu, bizi “kültürel performans”la yüzleştirir. Kadın, İngilizce’de kendini güçlü hissettiğinde, aslında “erkek egemen” bir kültürün dillerinden birini kullanmaktadır. Erkek, Fransızca konuşurken “romantik” görünebilir; çünkü o dilde duygusallık ayıplanmaz.

Yani her dilin içinde bir toplumsal cinsiyet haritası vardır. Bazen bu harita, kendi kimliğimizle uyumlu olur; bazen bizi çelişkiye sürükler. Yabancı dil sendromu, bu çelişkinin bedensel ve duygusal izdüşümüdür.

Provokatif bir soru: “Yabancı dil sendromu” gerçekten dil değişimiyle mi ilgilidir, yoksa her dilin bize dayattığı cinsiyet rollerini taşımamızla mı?

Çeşitlilik, Eşitlik ve Sesin Politikası

Dil, güç ilişkilerinin en rafine halidir. Hangi aksanın prestijli olduğu, hangi sözcüğün “doğru” sayıldığı, kimin “akıcı” bulunduğu—bunların hepsi birer politikadır.

Çeşitlilik dediğimiz şey, sadece farklı dillerin varlığı değil; farklı biçimlerde konuşmanın da meşruluğudur. Bir kadının aksanı “yumuşak” diye ciddiye alınmaması, bir göçmenin Türkçesi “kırık” diye dışlanması—bunlar yabancı dil sendromunun toplumsal yüzleridir.

Yabancı dil sendromu, yalnızca bireyin değil, toplumun “tek seslilik takıntısı”nın da ürünüdür. Toplum, “kusursuz konuşan”ı sever ama “farklı ses çıkaranı” tedirgin eder. İşte tam da bu yüzden çeşitlilik, sadece biyolojik değil; kültürel bir direnç biçimidir.

Sosyal Adalet Perspektifi: Dilin Merkezinde Eşitlik Var mı?

Eşitlik, herkesin aynı kelimeleri kullanmasıyla değil; kendi kelimelerini özgürce kurabilmesiyle gelir. Yabancı dil sendromu yaşayan biri, aslında “hangi benliğimin kabul gördüğünü” sorguluyordur.

Bu açıdan bakınca, mesele bir bireysel travma değil, sistemsel bir yapı sorunudur. Eğitim sistemleri hâlâ “doğru aksan”ı yüceltirken, çokdilli kimlikleri “eksik” görür. Göçmen çocuklar, kendi ana dillerini gizlemeye zorlanır. Kadın akademisyenler, “fazla duygusal” bulunmamak için tonlarını düzleştirir. Erkekler, “yeterince profesyonel” görünmek adına kendilerini bastırır.

Bu adaletsizlik, dilden başlar. Çünkü dil, sadece konuşma değil; duyulma hakkıdır.

Forumda Tartışmaya Değer Sorular

– Sizce başka bir dilde konuştuğunuzda “farklı bir siz” mi oluyorsunuz?

– Kadınlar ve erkekler arasında dil öğrenme sürecinde gözle görülür farklar var mı, yoksa bunlar sosyal kalıplardan mı ibaret?

– Toplumsal adalet açısından, “doğru aksan” vurgusu bir ayrımcılık biçimi sayılabilir mi?

– Göçmen ya da azınlık aksanlarına yönelik küçümseme, kültürel şiddet midir?

– Bir insanın “yabancı dil sendromu” yaşaması, aynı zamanda “kendi toplumunda yabancı hissetmesi”nin bir işareti olabilir mi?

Son Söz: Dil Bizim Evimizse, Kapısı Herkese Açık mı?

Yabancı dil sendromu, kelimelerin ötesinde bir kimlik kırılmasıdır. Kadınlar bunu “kendi sesini bulma” mücadelesiyle, erkekler ise “kontrolü kaybetmeme” çabasıyla yaşar. Ama her iki durumda da, mesele dilin kendisi değil, dilin ardındaki güç yapılarıdır.

Belki de asıl yapılması gereken, dilleri “öğrenmekten” çok, onları paylaşmak. Çünkü eşitlik, herkesin aynı dili konuşmasıyla değil; herkesin kendi sesini duyurabilmesiyle başlar.

Şimdi sıra sizde forumdaşlar:

Siz hangi dilde “kendiniz” oluyorsunuz — ve neden o dilde daha özgür hissediyorsunuz?