Cübbeli’den Yusuf el Karadavi itirazı: Erdoğan’ı kızdıracak

bencede

New member
Kamuoyunda ‘Cübbeli Ahmet Hoca’ olarak tanınan Ahmet Mahmut Ünlü, Yusuf el-Karadavi’nin vefatı daha sonrası bir açıklama yaptı. Taziye iletisi yayınlamamasıyla ilgili konuşan Ahmet Mahmut Ünlü “Biz bir kişiyi methetmediysek yahut bir âlimi methetmediysek ya da tâziye beyân etmediysek kesinlikle kimi bildiklerimiz vardır” tabirlerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Yusuf el-Karadavi’nin vefatı niçiniyle oğlu Abdul Rahman Yusuf ile dün telefonda görüşerek taziyelerini iletmişti.

Ahmet Mahmut Ünlü’nün toplumsal medya hesabından yaptığı paylaşım şöyleki:

“Biz bir kişiyi methetmediysek yahut bir âlimi methetmediysek ya da tâziye beyân etmediysek kesinlikle birtakım bildiklerimiz vardır.

“CAİZ OLMAZ”

Nitekim bir insan muâsır fetvâlar kitabında İbni Teymiye’nin “Cehennem yok olacak.” görüşüne katıldığını bildirmişse, Allâh-u Te‘âlâ’ya hususun iki kısmı olan cevher ve arazlıkttan cevherliği isnâd etmişse, teberrükü şirkin en geniş kapılarından biri olarak değerlendirmişse, Allâh-u Te‘âlâ’nın irâde ve hikmetinin yalnızca hayra taalluk ettiğini sav etmişse ayrıyeten ümmete rahmet olarak hadîs-i şerîfte yasal edilmiş mezheplerin dinde zorlama yaptığını sav etmişse tabî ki bizim bu üzere şahıslara övgüde bulunmamız yahut ölünce tâziyede bulunmamız câiz olmaz. Zira biz kimse bizi sevsin beğensin diye uğraşmıyoruz, Rabbimiz râzı olsun kâfi.

Bu konuda kıstasımız yalnızca Kur’ân, Sünnet ve Ehl-i Sünnet düsturlarına îtikâd bakımından kimin uyup uymadığıdır. Yoksa amel bakımından peygamberler haricinde temiz yoktur. Kimin özel hayâtında ne işlediği bizim ölçümüz olamaz, tabî her insanın de bizim bildiğimiz hususları bilmesi beklenemez.

Bu yüzden genel mânâda hüsn-ü zanda bulunmak temeldir lakin bâtılı bildikten daha sonra da sessiz kalmak yahut insanların ekseriyetinin katıldığı sürüye uymak Ehl-i Sünnet hassâsiyeti olan kimselerde bulunamaz.

Allâh-u Teâlâ cümlemize Ehl-i Sünnet çizgisinde devâm, sebât ve istikamet nasîb eylesin, âkıbetlerimizi hayreylesin. Âmîn!”